Açık konuşalım; hayatı boyunca İstanbul’da yaşamış birinin, Bodrum’a taşınma hayalinin peşinden gitmesi, kendisiyle gireceği onlarca mücadeleyi beraberinde getiriyor. Bu zamana kadar “hayatın” bildiğin her şeyi bırakıp gitmek bunlar içinde en kocamanı olmakla beraber; iş-güç, eş-dost gibi kaygılar; yetmezmiş gibi kışın neyle karşılaşacağınızla ilgili onlarca bilinmeyen… Bu büyük kararın manevi tarafını bir yana koyarsak, mevzunun bir de “Bodrum’da ev bulma” aşaması var ki; İstanbullunun Bodrum’la da, kendisiyle de imtihanı asıl o zaman başlıyor!
Önce hikayenin başını kaçıranlar için kısa bir özet geçeyim. Bodrum’a taşınalı 4 ay oldu olacak. Geçtiğimiz Eylül’ün sonunda, bayram tatilinde, Bodrum’daki ilk evimi bulmaya geldim. Yeri geldiğinde çok şanslı biri olabiliyorum: Bodrum’a ayak bastığım gibi başlayan sağanak yağmur, daha o akşam itibarıyla, Bodrum’un son yirmi yıldır görüp geçirdiği en büyük sel afetini getirdi! Sel Bodrum’u alt üst edince, İstanbul’da ne heveslerle listelediğim evlere bakmam bile mümkün olmadı. Bodrum kendini kısa bir zamanda toparladı; yine de zamanım çok daralmıştı. Müstakbel evimde aradığım üç şey vardı; birincisi güzel bir “rakı balkonu” olması, ikincisi merkezde ve düz ayak bir noktada olması, sonuncusu da “3 aylık kiralık” olması.
“3 aylık”, çünkü İstanbul’daki evimi kapamak üzereydim ama yine de bir deneme süresine ihtiyacım vardı. Tamam, yıllardır Bodrum’da yaşamak istiyordum; yazını, kışını, her halini görmüştüm ama “yaşamak” farklı bir şeydi; işler hayaller-gerçekler caps’i kıvamında gelişebilirdi. Daha da önemlisi, Bodrum’un neresinde yaşamak istediğimden emin değildim ve en sağlıklısı buna burada yaşamaya başladıktan sonra karar vermekti.
Başlangıcı Bodrum Merkez’de yapmaya kararlıydım; çünkü yazın turistlerden, gürültüden, kalabalıktan nefret eden Bodrumlu kitlenin aksine, benim Bodrum’dan anladığım şey hala Bodrum Merkez’di. Ve daha önemlisi, Bağdat Caddesi’nden Bodrum’a yumuşak bir geçiş yapmak istiyordum. Sonuç olarak, Bodrum’daki ilk evimi merkezde, hatta merkezin de merkezinde; Marina’nın tam göbeğinde tuttum.
Bodrum’da kışın merkezi: Marina
Burada yaşamaya başladıktan sonra fark ettim ki, yanlışlıkla, Bodrum’da kışın yaşamak için en ideal yerde ev tutmuştum!
Kışın Bodrum’un merkezi = Marina civarları. Çarşı tarafındaki mekanların, dükkanların çoğu kapalı; birçok sokağının ışıkları bile yanmıyor. Kışın Bodrum’da yaşayan kim varsa Marina civarında (tabii biraz da Mahmut Kaptan’da) toplanıyor. Marina civarları sadece hareketli ve sosyal değil, aynı zamanda mekanından insanına süper kaliteli.
Yetmezmiş gibi evim düz ayak; çıktığım anda caddedeyim. Marketim, tekelim, kasabım, favori restoranım iki adım mesafede. Terasımın enfes bir manzarası var. Aslında talihsiz bir başlangıç: Henüz bilmiyorum ama bir daha bu özelliklerde bir ev bulmam mümkün olmayacak. 😅 Evi biraz pahalıya tutuyorum ama olsun; Ocak-Şubat gibi kiralar düşüyor diyorlar. Bodrum’da yıllık ev kiralayacaksanız bu ayrıntı önemli; evinizi tutmanız gereken sezon Aralık-Ocak-Şubat üçlüsü. Mart’a kalırsanız kiralar artacak, çünkü kalan ev seçeneği de oldukça azalacak.
Bir “Bodrum’da Ev Arama” Hikayesi
3 aylığına tuttuğum evimde 4. ayım olan Şubat’a girdiğimizde, bugüne kadar “fav’a at bekle” yordamıyla ilerleyen ev arama sürecim, aniden çılgın bir maratona dönüşmek zorunda kaldı. Maraton hala da devam ediyor. Hazır “EV BULAMIYORUM” telaşlarının göbeğindeyken, sıcağı sıcağına süreç boyunca yaşadıklarımı anlatmamın, buraya taşınmaya karar veren herkese çok faydası olacağına inandığımdan, üşenmeyip yılan hikayemi yazmaya başlıyorum. 😇
Onlardan biriyseniz, öncelikle Bodrum’a taşındığımda hazırladığım “Bodrum’da kışın nerede yaşanır, nerede yaşanmaz?” listesine göz atmanızda fayda var. Ayağımın tozuyla öğrendiklerimi yazdığım bu listedeki çoğu analiz hala geçerli.
Tam da bu yüzden, Bodrum’daki ikinci evimi aramaya yine Eskiçeşme’den başladım.
Eskiçeşme’de güzel ev vardı da biz mi tutmadık!
Emlakçılara Eskiçeşme dediğinizde size gösterecekleri evlerin yarısından çoğu Bardakçı’da. “O kadar gitmeyeyim” diyorsanız, “Marina arkası, mümkününce düz ayak” olarak tarif etmenizde fayda var. Fayda var ama, ev yok. Bu civardaki ev sayısı gerçekten oldukça sınırlı, olan evlerin çoğunun içi eski ve bakımsız, buna rağmen pahalı.
Yine de “Eskiçeşme’de güzel ev vardı da biz mi tutmadık!” çıkışlarına kapılmadan önce, kişisel beklentilerimin belki de biraz yüksek olduğunu itiraf etmeliyim. İstiyorum ki madem Bodrum’a gelmişim, ya bir manzarası, -hadi o çok lüks ise- bir bahçesi, verandası, herhangi bir özelliği olsun. Karanlık olmasın, insanı basacak kadar küçük olmasın, rutubet olmasın (Bodrum’un bug’ı), bu zamana kadar oturmuş olduğum tüm evlerden daha “eski tip” olmasın… (Ha bu arada Eskiçeşme’de güzel ev vardı. 3000 TL’e misler gibi bir taş ev gezdim, taş ev aşkı uğruna öyle bir kira vermeye belki değmeliydi, ama “rakı balkonu” yoktu ve hatırlarsanız bu kriterlerin en önemlisi.😝)
“Anladım, siz Bağdat Caddesi tarzı ev bakıyorsunuz”
Eskiçeşme rotasından Çarşı, Cevat Şakir, Omurça’ya doğru yan yan savrulurken, o kadar çok “eski” ev geziyorum ki; sonunda kendimi Bodrum’a taşınan her İstanbullunun tadacağı Kumbahçe’de buluyorum…
Kumbahçe’de yepisyeni siteler var, çok da şıklar. Emlakçılarımızın hakkını vermek lazım, gerçekten de İstanbulluların kendini bulacağı evler. Ve Bodrum’da ev arama sürecimde anladım ki, kentsel dönüşümün Bağdat Caddesi’ni tam kalbinden vurmasının ardından, aynı benim gibi, bizim kitleden Bodrum’a göç eden hatırı sayılır bir nüfus olmuş. Çoğu da benim yaşadığım sendromdan muzdarip olsa gerek, emlakçılar arasında bir “Bağdat Caddesi tarzı” tabiri bile oluşmuş!!!
Ve bendeniz, bunca yıllık Caddeli kimliğime rağmen, buralarda da aradığım evi bulamamayı başarıyorum!! Öncelikle, dik yokuşları sebebiyle. “Merkeze inmek için arabaya ihtiyacım varsa, merkezde ev tutmamın bir anlamı var mı?” sorusuyla başlayan serüvenim; Kumbahçe’yi fazla İstanbul bulmam, kanımın bir türlü kaynayamaması gibi duygusal sebeplerle rafa kalkıyor. Yine olmuyor, yine olmuyor…
Bodrum’un Cadde’ye en çok benzeyen yanı: Kiraları!
Bütün bu “yine olmuyor” hikayelerinde, Bodrum’daki kiralık ev fiyatlarının da etkisi büyük tabii. Geldiğimden beri “1500’den fazla vermem kanka” diye ukalalık yapan ben, maratonun şu noktasında “aidat dahil 2500’ü geçmesin, yalvarırım” kıvamına ermiş durumdayım. 😳 Aynı İstanbul’daki gibi, 1500 civarlarında seyrettiğinizde “EV YOK” dedirten Bodrum, 2000 barajını aştığınızda karşınıza tatlı seçeneklerle çıkıyor. Gel gör ki sandalyenin hiçbir zaman dört bacağı olmuyor: İçi güzel desen, yeri dağın tepesi; yeri merkezi desen, “içi böyle olan bir eve neden 2000 TL vereyim ki?”
Gözünüzü korkuttuğumun farkındayım ama Bodrum ucuz filan değil. 2 oda 1 salon, alıştığınız standartlarda bir ev arıyorsanız da değil; “madem geldim Bodrum’un hakkını veren bir ev istiyorum” diye taş evlerin, deniz manzaralarının veya denize yakın olmanın peşine düşüyorsanız HİÇ değil.
İyi haber olarak verebileceğim şey ise, stüdyo tipi evlerde durumun nispeten farklı olması. Bodrum Merkez’de 800-1500 kira aralığında, 50 m2 dolaylarında, eşyalı, konfor açısından otel odasından hallice, 1+1 bir daire bulmanız çok çok mümkün.
💡Bu durum da maratonda çıkmaz sokağa girmiş olan bendenizin aklında şahane bir fikir uyandırıyor… 💡
Bodrum’da yaşayan insanın Bodrum’da yazlık ev tutması!?!
Beyin fırtınası sürecimle empati kurmanız açısından baştan başlıyorum, çünkü her ne kadar benim tarafımda bu plan da yürümese de, hala çok iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum ve tavsiye ediyorum. Bodrum’da kışın merkezde yaşamak ideal. Ama merkezdeki evler hem pahalı, hem “Bodrum’a taşındım” hissi verecek deniz kriterlerimize sahip değil. Uzaklara gidince ise kiralar gayet güzel düşüyor; önümde kanlı canlı bir örnek olarak, Akyarlar’da denize 2 adım mesafede, bahçeli, site içi, 2+1 mis gibi bir evi 1000 TL’nin altına tutmuş arkadaşım var!
Nitekim Bodrum Merkez’de kira çıtanızı gitgide yükseltmek zorunda kalırken, içinizi kemiren şey burada yazın girebileceğiniz doğru düzgün bir deniz olmaması. Daha doğrusu, Bodrum’un birbirinden muhteşem denizlere sahip koylarının yanında, Caddebostan’dan denize giriyor durumuna düşecek olmanız! Her ay dünya kadar para vereceksiniz ama Bodrum’da yaz sezonunun tadını pek de çıkaramayacak gibisiniz. 😁
Bana kalırsa en mantıklı çözüm; Bodrum Merkez’de, kışın yağmurlu günleri ve yazın ortamlara akılan geceleri için, bulabileceğiniz en düşük kiradan, eşyalı ufak bir stüdyo ev tutmanız. Sonra da Bodrum’un sevdiğiniz bir koyunda tutacağınız “yazlık ev”i, kendi mobilyalarınızı koyacağınız gerçek eviniz ilan etmeniz! Her şeyi bir arada bulmak imkansızsa; Merkez’deki ev için tek kriteriniz “merkezilik”, ikinci ev için tek kriteriniz “deniz” olursa bir servet ödemeden mutlu sona ulaşabilirsiniz. Yukarıdaki hesapla ödeyeceğiniz kira, toplamda yine 2000 TL dolaylarında; ama bu kez aradığınız her şeye sahipsiniz. 😇
Burası da Aspat değil Halilim, aman Bitez yalısı…
Nasılsa herkese çok mantıksız, bana aşırı mantıklı gözüken bu senaryo vesilesiyle soluğu, Bodrum’da yaşama hayalimin ezelden beri kahramanı olan Bitez’de alıyorum.
Hikayemiz Bitez’deki evlerin (köy tarafını değil yalı tarafını kastediyorum) merkezdekilerden de pahalı olmasıyla çığırından çıkıyor! Bendeki Bitez aşkı malumumuz ya; “o zaman tek ev tutacağım, merkez fiyatına Bitez’de tutacağım” diye inatlaşacak oluyorum; bu sefer de kimse Bitez’i tavsiye etmiyor… Sadece kışın değil, yazın bile Bodrum’un diğer yerlerine oranla fazla sakin, yok efendim gece korkarsın, kışın yağmurdan en çok etkilenen yer, fazla sessiz-fazla ıssız…
Şu ana kadar tanıştığım en tatlı emlakçının “hem Bitez’e iki adım, hem denizi daha güzel” sloganıyla beni kandırmasının ardından Ortakent’e kayıyorum. (Evet, Marina’dan kaya kaya Ortakent’e kadar geldik!!) Ortakent’te kiralar gerçekten çok daha ucuz, denize çok yakın lokasyonda bir sürü kiralık var, evlerin içi gayet güzel. Ayrıca Ortakent yaz-kış hareketli sayılır, Güzel Sanatlar Fakültesi sayesinde genç ve kıpır kıpır. E bir de adı üstünde, Ortakent; tam ortada, her yere yakın. Bir anda Ortakent’te yaşama fikri çok mantıklı gelmeye başlıyor…
Ortakent ve Bitez’de bakılan onlarca evin ardından hikaye arap saçına dönüyor; Yalıkavak’ta, Torba’da, Bitez-Gümbet arasında ev adayları havalarda uçuşuyor! 😳
Üçüncü dublenin seni götürdüğü yere git!
Bodrum’da ev arama maratonum hala devam etmekle beraber, fark ediyorum ki ev ararken bir insanın başına gelebilecek en kötü şey ne istediğinden emin olamaması. Bodrum’da yaşamak konusunda hala çok çömezim; belki gereğinden fazla tereddüt ediyor olabilirim…
Ev gibi, iş gibi, biz İstanbullulara “hayati” gözüken mevzularda kararsızlık krizleri yaşarken, işi kendi kendime içinden çıkılmaz boyutlara getirirken (hobilerimin başında gelir) yapmayı sevdiğim bir şey var: Biraz mola verip, bir rakı masasına oturup, mantığımda beyin fırtınası yapan onlarca sesin yatışmasını, ve “gönlümden geçen” şeyin bilinçaltımdan yukarı çıkmasını beklemek. ☺
Dün akşam, üstümde ev arama maratonunun kocaman yorgunluğu, kendimi efkarlı bir halde Meyhaneler Sokağı’na atıyorum. Üçüncü duble dolaylarında Bodrum’da yaşamayı hayal ettiğim hayat tarzı, İstanbul’daki kocaman hayatımı bırakıp buraya gelirken kafamda canlanan resim yavaş yavaş tek ses kalmaya başlıyor. “Evren” bu ya, tam da o sırada, önümde bir masadan şu ses yükseliyor… 🙂
Şimdi, “sessiz, ıssız, yapma, etme” diyenlere inat, Bitez’de ev arıyorum. Şans dileyin. 😇