Bodrum’da geçirdiğim ilk kış itibarıyla öğrendiğim bir şey varsa, o da Bodrum’da yaz-kış yaşayacaksanız, Bodrum Merkez’de yaşamanız gerektiği. Bodrum Merkez, kışın, yazın olduğundan çok daha kritik bir şekilde Bodrum’da hayatın merkezi haline geliyor. Bu blogda sık sık bahsettiğim gibi, özellikle Bodrum Marina tarafı, sosyal hayattan beslenen bünyelerin demir attığı yer. Neyzen Tevfik Caddesi’nin arka sokaklarından Bardakçı’ya doğru uzanan Eskiçeşme, Bodrum’a taşınırken ev bakmanız gereken ilk semt. “Bodrum’da kışın nerede yaşanır, nerede yaşanmaz?” listemizde yer alan, tecrübeyle sabit diğer adayların en güçlüleri yine merkezde yer alıyor.
Kışın Bodrum’da hiçbir şeyin eksikliğini çekmemeniz için, yaşamanız gereken yerin Bodrum Merkez olduğu konusunda herkes hemfikirken; geriye tercihler kalıyor…
Previously on Bodrumluculuk…
Kendi adıma hareketten, sosyallikten, hafta içi dışarı çıkmalardan ve uzun rakı masalarından beslenen biri olduğum için, Bodrum’daki ilk evimi merkezde; hatta merkezin de merkezinde, Marina’nın tam göbeğinde tuttum. Bodrum’daki ikinci evimi tutma zamanı kapıma dayanınca ise, buralardan size tavsiyeler verebilecek tecrübeyi biraz olsun edinmiş olmamın verdiği kudretle, Bodrum’da ev arama serüvenim yılan hikayesine döndü! 😁
Bodrum’a gelmeden önce buradaki hayatınızla ilgili kurduğunuz hayaller; Bodrum’da kışın çok da alışık olmadığımız koşullarıyla ve Bodrum’da ev arama sanatının incelikleri ile birleşince, buraya taşınmakla ilgili beklentilerinizi ıskalayabileceğiniz şekilde kafa karıştırabiliyor…
Bodrum Merkez’de Yaşamak mı, Bodrum’u Yaşamak mı?
Bodrum Merkez’in avantajları malum. Bodrum’un en ihmal edilmeyen, kış şartlarının dezavantajlarını size hissettirmeyen bölgesi. Sokaklarda insan var, sosyal hayat var, yaz-kış açık mekanlar var, ses var, müzik var, hayat var. Meraklısı için AVM var, market var, hastane var. Sizi İstanbul’dan taşındığınıza pişman edebilecek o “yok” hissi yok.
Yaz gelince ise, Bodrum Merkez kıdemli Bodrumlular için biraz çekilmez bir hal alıyor. 34 plakalı araba trafiği insan trafiğine; mekanların cıstak sesleri birbirine karışıyor. Yine kendi adıma, adına “sezon” denen bu illetle ilgili hiçbir kaygım olmadığı gibi, sabırsızlanıyorum bile. 😊 Sonra, artık burada “turist” olmadığımı; plakamdaki 34 sayısını çıkarmam, hayatımı çarpmam, alışkanlıklarımı bölmem gerektiğini fark ediyorum ve değişiyor mesele…
Bodrum’a taşınmak bir adres değil, hayat tarzı değişikliği…
Bodrum’da yaşadığım ilk dört ayla yüzleşmem gerekirse, İstanbul’dakinin versiyonu bir hayat yaşadığımı itiraf edebilirim. İstanbul’da hep Bağdat Caddesi’ne iki adım mesafede oturmuşum; evden çıktığım anda kendimi Cadde’de, Suadiye sahilde, Caddebostan rakıcılarında bulmuşum. Bodrum’da da hafta içi-hafta sonu affetmeksizin her gece dışarı çıkıyorum, etkinlikleri hiç kaçırmıyorum. Ben böyleyim; insan görmezsem, uzun rakı masaları kurmazsam, hayatın “merkez”inde yaşamazsam hayatta kalamıyorum. Bodrum’a ilk taşındığımda birileri ıssızlığa alışacağımı, sessizliği sevmeye başlayacağımı söyledikçe, müziğin sesini açıyorum!
Bodrum’a benimle beraber taşınan arkadaşımla sık sık konuştuğumuz gibi, insan buraya taşınırken mecburen kendini de taşıyor. Evet, Bodrum’un havası, suyu, sakin huyu sizi törpülüyor, ama her şey öyle pat diye değişmiyor.
Sonra, tam da Bodrum’daki ikinci evimi ararken sevgili emlakçılara “düz ayak” ve “merkezi” kelimelerinin altını 1500. kez çizdiğim sıralarda, nihayet “ben böyleyim”leri bir kenara bırakmam gerektiğini akıl ediyorum. 😳 Böylesini yeterince yaptım, ama bakın henüz ne bisiklet, ne de olta aldım! 😔 Bu blog’un ilk yazılarında Bodrum’daki ikinci evimin Bitez’de, üçüncü evimin Gümüşlük’te olmasını hayal ettiğimi yazmışım; şimdi yine “cadde“de ev aramalardayım. Hepimiz gibi ben de neyi sevdiğime gayet eminim ve öyle kalmakta ısrarcıyım. 😣
Halbuki, kendisini neyin mutlu edeceği hakkında tüm tahminleri yanlış çıkan bir türüz. Ve Bodrum’a taşındıysak, Bodrum’un bizi değiştirmesine izin vermek zorundayız. Hikayenin sonunda değişir miyiz; yoksa merkezi hayatlarımıza, hatta İstanbullara geri mi döneriz bilmiyorum ama; burada başka bir hayat tarzını, kendimizin başka bir versiyonunu keşfetmek için toplanmış bulunuyoruz aslında. Ve “başka” olanın peşine düşmek için kocaman hayatlarımızı bırakma cesaretini gösterdiysek, en azından denemeyi kendimize borçluyuz galiba…
Dikkat: Mutlu Son içerir!
Yılan hikayesine geri dönersek; Bodrum Merkez’de 3 adet, tam da aradığım gibi ev buldum. İkisi deniz manzaralı-rakı balkonlu, biri denize 100 metre; 3 adet canavar gibi aday.
Sonra gittim; Omurça-Kumbahçe civarlarındaki “çok yukarıda” diye burun kıvırdığım evlere inatmış gibi, Bitez’de, İstanbullu olsanız rahatlıkla “dağ başı” diyebileceğiniz bir yerde olan o evi tuttum! 😇
Yeni evimin, beni çok mutlu edebileceğinden şüphelendiğim harika bir rakı balkonu, bu sefer hem mavili hem yeşilli bir manzarası, boyut kapısı olduğunu düşündüğüm bir penceresi var. Şimdilik söyleyebileceklerim bu kadar. ☺ Bir de, önümüzdeki aylarda buraların hep “Siz buna Bitez merkez demişsiniz ama bu bildiğin köy?“, “Yeni başlayanlar için balık tutamamak“, “10 yıldır bisiklete binmemiş İstanbullunun çilesi” başlıklı yazılar dolması gibi bir hayalim var. 😝
Anlayacağınız, İstanbullunun Bodrumlu olmakla asıl imtihanı önümüzdeki ay başlıyor! 😊
Yılan hikayemden geriye, Bodrum’da ilk evini arayanlara verebileceğim tek bir tavsiye kalıyor: Çok düşünmeyin, size uzun uzun yazdığım onca “doğru ev” kriterinin çoğunu göz ardı edin, doğma-büyüme İstanbullu olan o mantığımızı dinlemeyin! Bodrum’daki müstakbel hayatınızla ilgili tek bir sahne hayal edin ve o sahnenin gözünüzde canlanabildiği evi tutun. Yaşam tarzınızı değiştirmenin peşindeyseniz, her zaman yaptığınızın tam tersini yapın. Gelin beraber deneyelim, beraber yanılalım; ıssızlıkta, dağ başında veya köy hayatında kendimizle ilgili keşfedeceğimiz her şeyi kar sayalım.
Elimizi korkak alıştırmayalım: Bodrum’a aşık kaldığımız sürece zaten Bodrum’un her köşesini yaşamak isteyeceğiz; Bodrum’da daha çook evimiz olacak. Önemli olan “Bodrumluculuk” dediğimiz oyunun hakkını vermeye bir yerden başlamak… 😉