Birkaç gün sonra, Bodrum’daki yeni hayatım başlayalı tam 1 yıl olacak. Hangi ara geçtiğine inanamadığım, ne kışına ne yazına doyabildiğim 1 yıl! 😳 Buraya ilk taşındığımda, kıdemli Bodrumlular ağız birliği yapmışçasına “6 ay geçmeden taşınmış, Bodrum’da ilk yıl bitmeden yerleşmiş sayılmazsın” demişlerdi. Gerçekten de bir yere taşınmakla yerleşmek arasında kocaman bir fark olduğunu bana bu 1 yıl öğretti… 😳
Bu bloga yazdığım ilk yazıda size bahsettiğim uzuun bir “Bodrum’a yeni taşınmış olan genç İstanbullular” masamız vardı. Bu yazının sonunda o masaya yeniden geleceğim. 👇🏼 Geçen sene bu zamanlarda, tam olarak o masa civarlarında; Bodrum’a taşınırken yaşadığım heyecanı; yeni bir yere ve yeni bir hayat tarzına taşınıyor olmanın bünyemde yarattığı çılgın motivasyonu hatırlayınca hala kalp atışlarım hızlanıyor. 😍 İlk yazıları dönüp dönüp okuduğumda görüyorum ki, “yeni” denen kelimenin büyüsü bambaşka oluyor. Sonra zaman her zaman yaptığı şeyi yapıyor; “yeni hayat” yavaş yavaş oluşan rutinleriyle “gerçek hayat”a dönüşmeye başlıyor…
“Bodrum’da yeterince mutlu muyum?” muhasebesi!
Bodrum’u bir yana koyarak söyleyebilirim ki; tası tarağı toplayıp, bugüne kadar hayatı bildiği her şeyi bırakıp yeni bir yere yerleşmek, insanın beklentilerini ister istemez arttırıyor. Sonuçta burası hayatın sizi getirdiği yer değil, sizin hayatınızı getirdiğiniz nokta; yani sizin yaptığınız bir seçim. Bu yüzden de bu seçimin üzerine gereğinden fazla düşüyor; doğru bir şey mi yaptım, burada hayal ettiğim kadar mutlu muyum sorgulamalarına kapılma eğiliminde oluyorsunuz.
Halbuki bu iç hesaplaşmayı önceki hayatınızda yapsanız kim bilir neler bulurdunuz! “Gerçek hayat” bu ya; burada da her dakikanızın toz mavi olması mümkün olmuyor. Yer yer alışık olmadığınız zorluklar, bazen de Bodrum’dan bağımsız moral düşüşleri söz konusu olabiliyor. Böyle zamanlarda içinizden bir sesin “BEN İSTANBUL’A DÖNÜYORUM YAAA” diye kolaya kaçması da kaçınılmaz oluyor. 😳
O anı yaşadığım için biliyorum… Yazın başında su topu gazıyla parmağımı kırmamla başlayan talihsizlikler serisi, sonrasında örümcek zehirlenmesiyle devam etmiş; geçmek bilmeyen her yeni böcek ısırığı izinde bana inceden bir “KIRSALI RESMEN BAŞARAMIYORUM!” hissi gelmişti. 😟 Tam da bu ruh halinde olduğum bir gün, kendi kendime derin bir nefes aldım ve “gidip deniz kenarında en turuncusundan bir gün batımı yürüyüşü patlatayım, Bodrum’a bunun için taşındım!” dedim. “Dağ başında” diye tarif etmeyi pek sevdiğim evimden nispeten neşeli bir şekilde çıktım, ve yaklaşık 20 adım sonra, Bitez’in bitmek bilmeyen kazı toz-toprağında kayarak dizimi paramparça ettim! 😖
Düşüp dizini kanatmış 5 yaşında bir kız çocuğu olarak gerisin geriye, ağlayarak eve döndüm ve bir bira açıp Suadiye’de ev bakmaya başladım. Evet, bunu yaptım! Bardağı taşıran ufacık bir damlaydı ama ben artık başarısızlık mesajını almıştım. 😔 O akşam favorilerime ertesi sabah aranmak üzere en az 10 tane ev ekledim ve yattım. 👉🏼 Sabah uyandığımda balkona çıktım; çarşaf gibi denize baktım, Bitez’den yükselen horoz seslerine daldım ve İstanbul’un konusunu bir daha açmadım. 😊 Dizimde hala büyükçe bir “İstanbul çocuğu” izi var; böcek izlerimle kardeş oldular. 🙈
Geçen sene bugün…
Bodrum’da ilk yıl boyunca İstanbul’a dönmeyi aklımdan geçirdiğim tek sahne bu oldu. Yine de, bahsettiğim sorgulama – iç hesaplaşma mevzularının sadece olağan değil, aynı zamanda gerekli de olduğunu düşünüyorum. 🤔 Bodrum’da ilk yılımı devirmek üzere olduğum ekim ayına girdiğimizden beri, bunu “geçen sene bugün” yordamıyla yapıyorum. 👇🏼
Geçen sene bu ay, denizden çıkmıyormuşum mesela. 🤗 Alışacaksın, elinin altında olacak, bazen haftalarca denize girmeyeceksin demişlerdi bana. Bakıyorum; hala denizden çıkmıyorum. 💙 Gerçek hayat temposu bizi Bodrum’da da ele geçiriyor ama, sabah bir sahil yürüyüşü için hala işim gücümden 1 saat daha erken kalkmaya çalışıyorum; hala deniz kenarında kitap okuyarak geçen pazar günleri için Bodrum’un gözünün içine bakıyorum.
Hala, çoğunu sizden gelen tavsiyelerden toparladığım “gezilecek yerler” listem upuzun. Bodrum öğren öğren, gez gez bitmiyor diye her seferinde şaşırıyorum. (Buradan “En fazla 1 yıl veriyorum, sıkılırsın” diyen arkadaşlarıma sevgilerimi iletiyorum! 😘) Bodrum’da hala biraz tatilciyim; hala her gece dışarı çıkmaların, festivallerin, etkinliklerin peşindeyim. Bodrum heyecanımı zerre kaybedebilmiş değilim! 🎉
Bir yandan da, Bodrum’da ilk yıl itibarıyla, buraya yerleştiğimi fark ediyorum artık. Hani sıkışık bir koltuğun bir köşesine kendinizi kondurursunuz da orada bi’ emanet durursunuz, sonra yavaş yavaş yayılırsınız, her şey oturmaya başlar ya; öyle bir yerleşmekten bahsediyorum. Mesela artık sokakta tanıdık yüzler görüyorum, her mekana gittiğimde birileriyle selamlaşıyorum. 🤗 Caddebostan’daki hayatımda buluşmak için birbirimizi aramamız gerekmezdi, barlar sokağına girerdik ve mutlaka birileri olurdu, en çok o tadı özlüyordum; şimdi şimdi Bodrum’da da aynı ruhu yakalıyorum. Daha 1 yıl oldu ama, şimdiden “geleneksel” dediğimiz şeyler oluşmaya başladı, ona seviniyorum. Sanırım, nihayet burada bir hayat kurduğumu hissedebiliyorum! 🐢
“Bodrum’a yeni taşınanlar” masasında son durum
Geçtiğimiz hafta, size taa 1 sene önce yazdığım o “Bodrum’a yeni taşınanlar” masasında yeniden buluştuk. Aynı mekanda, aynı masada, hemen hemen aynı kadroyla.🎈 Bu kez buluşma vesilemiz, Bodrum’a benden 1 ay önce taşınıp, birkaç ay sonra İstanbul’a geri dönen yakın bir arkadaşımın buraya tatile gelmiş olmasıydı.
O günden bugüne, İstanbul’a geri taşınan 5 arkadaşım var. Bazıları bunun adına “Bodrum’u başaramamak” diyor, ama bana öyle gelmiyor. Şu hayatta mutlulukla ilgili bildiğim tek bir şey varsa, o da kendimizi neyin mutlu edeceği hakkında hemen hemen tüm tahminlerimizin yanlış çıktığı! Bazen çok mutlu edeceğini sandığımız şeyler hayal kırıklığı yaratıyor; bazen ise seveceğimize ihtimal vermediğimiz şeyler denediğimiz anda ayaklarımızı yerden kesiyor.
Kendi adıma, Bodrum’da yaşadığım deneyimlerden, öğrendiğim şeylerden en çok aklımda kalanlar, hayatıma hep ikinci kategoriden katıldılar. Bahsettiğim arkadaşımın hikayesinde ise, çok da istemeyerek döndüğü İstanbul ona ayağının tozuyla öyle kapılar açtı ki; aslında iyi ki gitti… İstanbul öyle bir yer, çok fazla kapısı var. Ve hayatımızda havalı ofislere açılan kapılarla, denize açılan küçük mavi kapılar arasında yapacağımız seçimler var; hepsi bu kadar. Neyse ki, yaptıkları ve yapmak zorunda kaldıkları seçimler ne olursa olsun, Bodrum’a aşık olanlar dönüp dolaşıp aynı masada buluşuyorlar…
Seçim demişken; Altın Örümcek ödül töreninden bu yana Pistanbul’a gitmiyorum. Önümüzdeki hafta, aylar sonra yeniden Caddebostan‘da olacağım. ❤ Oralardan geriye çok bir şey kaldı mı emin değilim ama, biraz özlediğimi itiraf ettim ve doğum günümü bir kez de eski hayatımda kutlamak istedim. 😇
Kutlamaların Bodrum ayağına gelirsek… Geçen sene o gün, doğum günümü ilk kez Bodrum’da kutlarken; içten içe aslında kim bilir kaç doğum günüdür dilediğim şeyi, “Bodrum’a taşınmayı” nihayet başarmış olmamı kutluyordum.🎈 Bu sene de Bodrum’da 1. yılımı “atlatmamı” ve “yerleşmemi” kutlamayı planlıyorum. “Kutlama” bir araya gelmek için bahanelerin en güzeli ya, Bodrum’da olanlar bize katılırsa ve masamız biraz daha genişlerse çok mutlu olurum. 🙏🏼 ( Gelmek isteyenler için ayrıntıları şuraya bırakıyorum:📍18 Ekim Salı, 21:00, Pala Bodrum)
Uzun hesaplaşmanın kısası; “Bodrum’da ilk yıl” dedikleri barajı geçmenin mutluluğuyla sanırım o masada yerimi sabitledim; artık arkama bile yaslanabilirim!
Bodrum’daki hayatlarımızın hep “yeni” kalması dileğiyle; öyle veya böyle “iz” bırakacak hikayelerle dolu nice senelere. ☺️