Muğla mı? Ne Muğla’sı?

Komşuculuk
Gökçe Devecioğlu
Bodrumluculuk

Bodrum’a taşındığımızdan beri kendimizce çok güldüğümüz bir Muğla şakamız var. Hemen evimin yolu üzerindeki bir reklam afişinde, “Muğlalılar Yaşadı!” yazıyor ve her geçişimizde birbirimize “Muğla ne alaka ya?” diye sorup eğleniyoruz. Minik şakamızın çıkışı, her birimizin reklamı ilk kez gördüğünde,  yaşadığımız şehrin Muğla olduğunu bir an idrak edememesine dayanıyor. Kendi adıma konuşayım, değil Bodrum’un Muğla’da olduğunun farkında olmak, Türkiye’de olmadığına yemin edebilirim! Bodrum’a taşınalı 3 ay olmak üzereyken artık şakayı daha fazla uzatmamaya karar veriyor ve “yeni şehrimizi tanıyalım” başlığı altında ilk Muğla çıkartmamızı gerçekleştiriyoruz! 😊

Muğla hakkında “Kızlarının güzelliğinin gölgesinde kalan şehir” derlermiş. 😇 Çocukluğumuzdan bu yana hepimiz Bodrum, Marmaris, Fethiye, Datça gibi ilçelerinde tatilcilik oynarken, çoğumuz Muğla Merkez’i, yeni adıyla Menteşe‘yi görmüş bile değiliz…

Muğla’nın bana verdiği ilk his, samimiyet. 💛 Biraz “öğrenci şehri” kıvamında, biraz da şu filmlerdeki, naifliğini ve kendine has dokusunu korumaya çalışan eski kasabalar gibi. Eskiyle yeniyi ne denli iç içe kombinlediğini fark etmeniz için Eski Muğla’ya bir adım atmanız yeterli. Üniversite ile beraber yeniden düzenlenerek turistik hale getirilmiş olan Arasta’nın dokusundan tutun da; Menteşe Belediyesi’nin ilçenin her yanına döşediği kedi evleri ve kuş kafeslerine ve istisnasız her caddesinde ayrılmış olan bisiklet yollarına kadar her detay, Muğla’nın özel karakterini ortaya koyuyor. Muğla bana, büyüklerinin ellerinden öpen ve geleneksel değerlerini 2016 denen bir yılda bile yaşamalarına imkan sağlamayı görevi bilen; küçüklerine ise harika bir çocukluk ve gençlik geçirmeleri için elinden gelen her şeyi sunan; hayvanlarını, doğasını, köylüsünü, esnafını zerre rahatsız etmeden korumaya çalışan;  “iyi biri” hissi veriyor. 😍

💛

Gokce Devecioglu (@gukte) tarafından paylaşılan bir fotoğraf ()

Sadece bir buçuk gün geçirdiğim Muğla‘yı o kadar çok sevdim ki, hakkında güzellemeleri sayfalarca uzatabilirim. Bunun yerine kendi mini tatilimizden yola çıkarak size hızlandırılmış bir Muğla turu düzenleyeyim; ilk fırsatta kendiniz gidin hissedin derim…

Muğla – Menteşe Rehberi

Muğla Menteşe’deki ilk günümüze Febbre Cafe’de kahvaltı ile başladık; kahvaltıdan sonra Bayramefendi Osmanlı Kahvecisi’nde Efe Kahvesi içtik. Efe Kahvesi, içinde damla sakızı, çikolata, fındık, badem, menengiç gibi özel tatlar barındıran ve benim gibi Türk Kahvesi sevmeyen birini bile yakalayabilen bir Osmanlı Kahvecisi spesiyali. Her iki mekanın da Muğla’ya özel turistik bir durumu yok; sadece Muğla’da yaşayan gençlerin bol bol takıldığı yerler. Bir şehri gezerken orada yaşıyormuş gibi hissetmeyi sevenlerdenseniz siz de güne böyle bir başlangıç yapabilirsiniz.

Muğla Osmanlı Kahvecisi
Efe Kahvesi. Söyleyeceklerim bu kadar. 🙂

Depoyu doldurup, “öğrenci şehri” ruhunu aldıktan sonra, nihayet turist moduna geçiyoruz. Sınırsızlık Meydanı ve İnsan Hakları Parkı’nı görüyoruz; sonra meşhur Saatli Kule’ye; Saatli Kule Caddesi’nden de Arasta’ya uzanıyoruz.

Muğla Arasta, berberleri, ayakkabıcıları, kolonyacıları, esnaf lokantalarıyla geleneksel Muğla yaşam tarzını yansıtan; nostaljik tadından yenmeyen, sıcacık bir yer. Hemen yanında el dokuması kilimleri ile yine yöresel bir ambiyans sunan Yağcılar Hanı var. Orada bir çay içmeden dönmek yok!

Saatli Kule
Saatli Kule
IMG_6518
Arasta halleri…
Muğla Arasta
Kolonyacı 🙂
Muğla Saatli Kule
Bir berber…
Muğla Yağcılar Hanı
Muğla Yağcılar Hanı

Muğla turumuzun bir sonraki turistik ayağı olacak Saburhane‘yi sona bırakarak, burada yaşıyormuş gibi gezmeye, yani “Muğlacılık” oynamaya devam ediyoruz. Benim için yeni bir şehirde gezilecek yerlerin başında kütüphanesi geliyor. 📚 Muğla’nın her yeri gibi, Muğla Halk Kütüphanesi de sıcacık; içeride ders çalışan onlarca öğrenciyle kütüphanelerde çok alışık olmadığım derecede hareketli. 📚

Kütüphane’den sonra Muğla Pazar Yeri‘ne koşuyoruz. Muğla yemek kültürünün olmazsa olmazlarından kurutulmuş biberler, pazarın her yerinde; almadan dönmek olmaz. “Şu ufak olanlar ne?”, “Bununla bunun farkı ne?”, “Bunları bize acıdan daha az acıya doğru sayabilir misiniz?” gibi ahiret sorularıyla pazarcı ablamızı darladıktan sonra mevzu hakkında yeterli genel kültür seviyesine nihayet erişiyoruz ve en acısından bir salkım Arnavut Biberi, bir de en az acısından Etli Ankara Biberi alarak olay mahalini terk ediyoruz. ☺

Muğla pazarı ve kurutulmuş biberleri
Muğla pazarı ve kurutulmuş biberleri

Saburhane, Dondurmam Gaymak Teyze ve Kıbrıslı Gencer

Arasta’dan hemen yukarısındaki Saburhane, Muğla’nın en “mutlaka görmeniz gereken” bölgesi. Rum taş ustalarının yapmış olduğu tarihi Muğla evlerine ve meşhur Muğla bacalarına doyacağınız; izole hissiyle sizi tek adımda Muğla’nın şehir hayatından alıp, zaman yolculuğuna çıkaran bir yer.

Biraz daha ilerleyince, ağzından düşürmediği sigarası ve önünde keçileriyle gerçek bir kült karakter olan Muğla teyzesiyle karşılaşıyoruz. Muhabbet muhabbeti açıyor; sonunda dayanamayıp onu gözümüzün ısırıp ısırmadığını soruyor. Meğer teyzem gerçekten de film yıldızıymış. Dondurmam Gaymak anılarını anlatırken utangaç utangaç kikirdiyor. 😍 Keçisi Kıbrıslı Gencer‘e biraz da biz şeker yediriyoruz ve gaymak teyzemin tavsiyesi üzerine dağa taşa tırmanarak, dün yağan yağmurla dolan barajı görmeye gidiyoruz. Tam da o saatlerde gün batmaya başlıyor; hemen altımızda Saburhane, karışımızda panaromik Muğla manzarası, yüzümüzde gaymaklı gülümsememizle kalakalıyoruz: Bazı günler çok güzel! 😇

Saburhane
Zaman yolculuğunun ilk durağı kahvehaneler
Muğla Bacaları
Muğla bacası 🙂
Saburhane
Dondurmam Gaymak teyze ve keçisi Kıbrıslı Gencer
Muğa Saburhane
Yine düştük yollara…
Muğla Belediye Parkı
Dönüşte Muğla Belediye Parkı’nda ufak bir mola verdik. Muğla’da yaşasam günde en az 3 saatimi burada geçirirdim!

Eski Muğla vs. Genç Muğla

Sabahın 9’undan havanın kararmaya başladığı saate kadar durmadan dolaşınca birer yorgunluk birasını hak etmiş sayıldık ve kendimizi daha sabah saatlerinde gözümüze kestirdiğimiz Mabolla‘ya attık. Saatten çok emin değilim ama Mabolla dolaylarında happy hour’dan çok prime time hissi vardı. Bu saatte bu kadar kalabalık olan, bar gibi bir bar bulunca Bodrum‘da en çok eksikliğini çektiğim şeyin bu olduğunu anladım. 😳 Üstüne saat daha 7 bile olmadan bir de shot tepsisi dönüp, happy hour fiyatı 5 TL olan tekilalardan içmemiz için ısrar edilince, Muğla tadında gençler genci bir şehirde yaşamak istediğimi itiraf etmiş bulundum. Bu da bana Bodrum’a taşınmadan önce Bitez’de bir esnaf abimin kurduğu “Aslında buraya sizin gibi genç nüfus taşındıkça yaz-kış açık olan yerler de artıyor ve daha da artacak.” cümlesini hatırlattı. Hadi gelin de Bodrum biraz daha Muğla olsun, olma mı? 😇

Ama iyi gezdik, ama iyi yedik-içtik!

Aslında günübirlik gezip dönmeyi planladığımız Muğla’nın bir de rakısını içmezsek ayıp ederiz diye düşünüyoruz ve akşam da kalmaya karar veriyoruz. ☺“Muğla’da nerede rakı içilir?” sorusuna internette en çok verilen cevaplar Du Buyon ve Arabacı şeklinde. Biz Du Buyon Meyhanesi‘ni seçtik, nefis mezeler ve etler yedik, biraz fazla yüksek sesli bulsak da rakımızı canlı müzikle şenlendirdik. Muğla hakkında ne sorsak cevap verdiler, bizi çok güleryüzlü ağırladılar ve Du Buyon’un ününe göre (ve tabii Bodrum’a göre!) şaka gibi bir hesapla uğurladılar. 😇 Du Buyon, gündüz saatlerinde Muğla’nın yerel, ev yapımı lezzetlerini sunan bir esnaf lokantası. Yöresel lezzetler demişken araya girmeden geçmeyeyim; Muğla’nın köftesi anlattıkları kadar varmış. Çınar Köfte‘de yediğim köfte, benim gibi “köfte sevmem” geçinen birine bile “hayatımda yediğim en iyi köfte” dedirtti; çok tavsiye…

İlk Muğla Seferimizin Son Durağı: Karabağlar Yaylası

Ertesi sabah, zaten Bodrum’a göre oldukça soğuk olan Muğla’nın havasına gri bulutlar ve yer yer yağmur ekleniyor. Yine de azmedip gittiğimiz Karabağlar Yaylası, merkeze 10 dakika mesafede, en klişe tabirle “gizli bir cennet” çıkıyor! Muhteşem dağ manzarası, baharda nasıl gözükeceğini tahmin bile edemediğim her yanı ağaçlarla örülü yolları, boşluk hissinin sınırlarını zorlayan sessizliğiyle insanı beş dakikada dinlendiriyor. Yol boyunca yazın tadını sere serpe çıkarabileceğimiz, bol yeşilli restoranlar var. Süpüroğlu‘nu seçip, içtiğimiz kahvelerin ardından yürüyüş yapmaya niyetlendiğimizde bize hiç tavsiye etmediklerini, buraların labirent gibi olduğunu, kaybolacağımızı söylüyorlar. Gerçekten de dönüşte bu konu hakkında bir sürü serzeniş okudum; “tabelalar yetersiz”, “çoluk çocuk sefil olduk” falan filan. Siz kulak asmayın, “kaybolmak iyidir” diyerek Karabağlar Yaylası’nın tadını çıkarın; hatta mümkünse gitmeden şu hikayemize de göz atın 🙂

"Garip bir adem bu Karabağlar'a girse yolunu kaybeder."
“Garip bir adem bu Karabağlar’a girse yolunu kaybeder.”
Karabağlar
Pencereymiş.
Karabağlar
Bu fotoğrafa bayıldım 🙂

“Başıma bir şey gelmeyecekse; Muğla’yı Bodrum’dan çok sevmiş olabilirim!”

“Yaşadığımız şehri tanıyalım” diye başladığım ilk Muğla seferimizi, sadece bir buçuk günün sonunda “Yaşadığımız şehre taşınalım!” kıvamına bağladım. 😳 Muğla tabi ki Bodrum‘dan karşılaştırılamayacak kadar farklı. Ama 3 aydır Bodrum’un kışında yaşayan biri olarak hem sakin, hem hareketli; hem nostaljik hem gencecik yapısı beni çok pis yakaladı. Gezmek-görmek, uzun uzun yürümek isterseniz size bir buçuk güne sığmayacak kadar çok ‘gizli cennet’ veriyor. Gece hayatı isterseniz gitme şansım olan mekanların (Pub_Uç, Lagari, Mabolla, Du Buyon) her birini İstanbul’da bile çok sık karşılaşamadığım kadar karakterli, tarz sahibi buldum. Şehir hayatı içinde farklı bir hayat tarzı yaşayayım derseniz, belediyenin Muğla’yı gerçek bir bisiklet şehrine dönüştürmek konusundaki çabası beni çok etkiledi. Muğla’nın en çok etkileyen yanı da, hem kendini hakkını vererek yeniliyor, hem de kendisi kalmaktan zerre ödün vermiyor olması oldu. 🏆

Böylece, Bodrum’un ıssız kış günlerinde, “şehir” denen şey yer yer özlenince; bizi İstanbul’a geri adım atmak zorunda bırakmayacak, 2 saatlik kaçış mesafesindeki o aranan şehir bulunmuş oldu! 

Gökçe Devecioğlu
Galatasaray Lisesi ve Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Reklam yazarı. 7 yıldır Bodrum'da yaşıyor, Bodrum hakkında yazıyor. Müziğe, güneşe, kitaplara ve değişime inanıyor. Kahkaha desibeli yüksek insanları seviyor. Hayatı film sanıyor.